Fotoğraf makineleri

CAMERA OBSCURA

Latince’de “kamera” “oda”, “obscura” da “karanlık” anlamlarını taşır.

Güneşli bir günde, üzerinde minicik bir deliği olan bir odadan girdiğinizde, deliğin karşısındaki duvar yüzeyinde bir görüntünün oluştuğuna tanıklık edebilirsiniz. Bir sihir gibi görünmekle birlikte bu oluşum, eskiden beri bilinen basit bir fizik kuralına dayanır. Doğru boyunca yol alan ışık yansıtıcı bir objeye çarptığında, bazı ışık ışınları geri yansır. Yansıyan ışık ışınları çok ince bir malzemeden yapılmış çok küçük bir delikten saçılmaksızın geçe bilirler.

Bu ışık ışınları deliğe paralel tutulan bir yüzey üzerine düşürüldüklerinde yansıtıcı cismin ters bir görüntüsü elde edilir.Çinli filozof Mo Ti, objelerin ışığı her yönde yansıttığının farkında olarak, çok küçük bir delikten geçen ışığın yarattığı ters görüntüyü, yazılarına MÖ. 5. yüzyılda kaydeden ilk kişi. Yine bir Çinli, Yu Chao-Lung, 10. yüzyılda, bir tür tapınak olan pagodaların mimari modelini, bir perde üzerinde görüntüler oluşturmakta kullanır. Ancak, bu gözlem ve deneyler görüntünün oluşumuna ilişkin geometrik bir teori oluşturulmasına yetmez.MÖ. 4. yüzyılda, Aristoteles “Problem” adlı çalışmasında iğne deliği de denilen küçük bir delikten elde edilen görüntünün oluşumunu yorumlamaya çalışarak; güneş tutulmasıyla ilgili sorularına yanıt arar ama doyurucu bir açıklama getiremez. 10. yüzyılda yaşamış, Alhazen adıyla da bilinen Arap fizikçi ve matematikçi İbn Al-Haitam birbirinden farklı üç mumu belirli bir biçimle düzenleyerek, üzerinde küçük bir delik bulunan bir perdeyi duvarla mumlar arasına yerleştirir. Işıkla düzenek arasındaki etkileşmeyi incelediği deneyin sonunda Alhazen, görüntünün sadece küçük delikten geçen ışık yoluyla biçimlendiğini ve sağdaki mumun, duvarın sol tarafında bir görüntü oluşturduğunu notları arasına kaydeder, diğer yandan da ışığın doğrusallığını algılar. Alhazen’in bu çalışmaları 13. yüzyılda Avrupa’da değer bulur. Aristoteles’ten yaklaşık 1000 yıl sonra, İngiliz filozof ve eğitim reformisti Roger Bacon, Arap yazmalarından öğrendiği “karanlık kutu”nun ayrıntılı bir tanımını yapar. Rönesans’ın büyük ustası Leonardo da Vinci, iğne deliği görüntü oluşumunu perspektifle ilgili çalışmalarında “.varsayalım ki, güneş, bir binayı, bir meydanı yada doğal güzelliğe sahip bir alanı aydınlatsın. Böyle aydınlanan bir mekanın karşısında duran, gölgedeki bir evin duvarına minik bir delik açalım; işte o zaman aydınlatılan tüm nesnelerin görüntüleri ışıkla bu delikten taşınır ve evin iç duvarında ters olacak şekilde belirir.” ifadesiyle tanımlar.Rönesans matematikçisi ve astronomu olan Paolo Toscanelli 1475 yılında Floransa Katedrali’nin penceresine bir delik açarak, deliğin çevresine bronz bir bilezik yerleştirir. Bu delikten güneşli günlerde geçen ışınlarla, güneşin Katedral’in zeminine yaptığı izdüşümü bugün bile görmek mümkün. Öğleüstü, bu görüntü Katedral’in zeminini bir “öğle işareti” olarak iki eşit parçaya böler. Katedral zemini ve “öğle işareti”, o dönemlerde, saat yerine geçen zaman göstergeleri.

1580’de Papalık astronomları, Roma’daki Vatikan Gözlemevi’nde, Katedral’dekine benzer bir öğle işaretiyle bir küçük deliği (iğne deliği), 11 Mart kabul edilen bahar ekinoksunun Papa 13. Gregorius’un öne sürdüğü üzere 21 Mart olduğu iddiasını kanıtlamakta kullanırlar. İki yıl süren dikkatli bir izleyişin ardından Papa 13. Gregorius on günlük bir farkla Jülyen takvimini düzeltir; böylece bugün de geçerliliğini sürdüren Gregoryen takvimi yaratılır.Bir iğne deliği kameranın ilk resmi gökbilimci Gemma Frisius’un “De Radio Astronomica et Geometrica” adlı kitabında çizim olarak yer alır (1545). Astronom olan Gemma Frisius 1544’teki güneş tutulmasını incelemek üzere karanlık odasında iğne deliği kullanır. Camera obscura adıysa, 1571-1630 yılları arasında yaşamış, modern bilimin öncülerinden Johannes Kepler’in bulduğu bir isim. Onun zamanında bu ad ressamların manzara resmi yapmakta yararlandıkları mercekli bir deliği olan karanlık bir kutu, çadır yada oda anlamına gelir. Mercek kullanımı görüntüyü daha parlak hale getirerek, görüntünün belli bir uzaklıkta odaklanmasına aracılık eder. Böylece kameranın bu türü Frisius’un 1544’te kullandığı araçtan farklı hale gelir. 1620’lerde Johannes Kepler taşınabilir bir camera obscura yapar. Çizimlerin de yardımıyla kısa sürede farklı biçim ve şekillerde çok sayıda camera obscura üretilir. Bunlar o dönemlerin sanatçı yada amatör ressamlarınca pek çok alanda yardımcı araç olarak kullanılır.18. yüzyıla gelindiğinde, camera obscura’lar yerlerini içinde ayna, önünde objektif bulunan fotoğraf makinelerine bırakmaya hazır haldedirler.

FOTOĞRAF MAKİNESİ NASIL ÇALIŞIR?

Fotoğrafı çekilmek istenen objeden yansıyan ışık objektifçe toplanır, odaklanır. Sonra, objektifin içindeki diskin ortasındaki diyafram adlı delikten geçerek örtücüye ulaşır. Fotoğraf makinelerinin çoğunda filmin tam önüne yerleştirilen örtücü ışığın geçmesini engelleyen bir perde. Çekim sırasında önceden seçilen bir süre boyunca açık kalarak, ışığın film üzerine düşmesini sağlar. Bakaç, film yüzeyinde oluşacak görüntü için ön izleme yapılmasına olanak sağlar. Bu akışın sonunda film yüzeyindeki gizli görüntü elde edilir.

FOTOĞRAF MAKİNESİNİN ANA ELEMANLARI

Bütün fotoğraf makineleri dört ana elemanı mutlaka içerir:

OBJEKTİF


Görüntüsü elde edilmek istenen objeden yansıyan ışık ışınlarının, ışığa duyarlı yüzey yada algılayıcı üzerine istenen biçimde düşmelerini sağlayan mercek yada mercekler topluluğundan oluşan objektifler fotoğraf makinelerinin en önemli parçaları.

Normal Objektifler
Normal objektifler insan gözünün görebildiği açıya en yakın görüşü sağlarlar. 35 mm SLR makineler için 50 mm.lik objektif, 6×6 cm alan makineler için 75 mm – 80 mm.lik objektif, 6×9 cm alan makineler için 150mm’lik objektifler, sayısal kameralar için 7 – 21 mm.lik objektifler normal objektif sayılırlar.

Geniş Açılı Objektifler 
Geniş açılı objektiflerin görüş açısı normal objektiflere göre gittikçe genişleyen, alan derinliğini artıran niteliktedirler. Yaygın olarak, çok dar alanlardaki en geniş görüntüyü elde etmekte kullanılırlar. 35 mm.nin altındaki odak uzunluklarında elde edilen görüntünün köşe ve kenarlarında bozulmalar oluşturabilirler. Ancak bazı fotoğrafçılar bu bozulma etkisini estetik bir değer olarak kullanabilirler. 17 mm – 28 mm arasında kalan objektifler geniş açılı objektiflerdir.


Balık Gözü Objektifler
Balık Gözü Objektifler en geniş görüş açısı olanağı sağlarlar. Bu tür objektifler kullanılarak elde edilen görüntülerde dikey ve yatay çizgiler önemli ölçüde bozulur, dairesele yakın görüntüler elde edilir. Yaratıcı görüntülere ulaşmada oldukça yardımcı olan, 6 mm – 16 mm arasındaki objektiflerdir.

Dar Açılı (Tele) Objektifler
Görüş açısı normal objektiflerden daha dar olan objektifler. Fazla yakınlaşılamayan portre, spor veya doğa gibi konuların çekimlerinde kullanılır. 100 mm, 200 mm, 300 mm, 400 mm değerli objektiflerdir.


Değişken Odaklı (Zoom) Objektifler
Değişken odaklı objektifler değişken görüş açısı sağlarlar. Bu sayede, çekilmek istenen görüntünün objektif değiştirmeksizin yada daha az objektif değiştirerek elde edilmesini olası kılarlar. 28 – 70 mm, 28 – 210 mm, 35 – 70 mm, 100 – 300 mm, 100 – 400 mm ve benzeri aralıklar içinde görüş açışı değişebilen objektiflerdir. Bu tür objektiflerdeki mercek sayısının, görüntü kalitesine olumsuz etkilediği söylense de, insan gözünün ayırtabileceği nitelikte bir kalite kaybı değildir bu.


Makro Objektifler
Makro objektifler 50 mm, 100 mm, 125 mm değişmez açılı objektiflerdir. Konuya 1/1 ile 1/10 gibi oranlarda çok yakın çekimlerde, özellikle de doğa fotoğrafçılığında kullanılır. Çiçek çekimlerinde sıra dışı etkiler yaratır. Doğa fotoğrafçılarının vazgeçemedikleri bir araçtır makro objektifler.


  Aynalı Objektifler
Aynalı objektifler görüş açısı değişmeyen 500mm ve üstü objektiflerdir. Spor, vahşi doğa gibi objenin fotoğrafçıdan uzak olduğu çekimlerde yada sanatsal etkiyi artırmak amaçlı kullanılır.

DİYAFRAM

Diyafram, ışıklanacak yüzeyin üzerine düşürülecek ışık miktarının ve görüntü netliğinin denetlenmesini sağlar. Emirlerini dışarıdan alan bir gözbebeği gibi, ışıklı ortamlarda kısılıp, az ışıklı ortamlarda açılabilirler. Diyaframın ne kadar açıldığını f adını alan değerler gösterir. Standart diyafram açıklıkları f:1.2 – f:1.4 – f:1.8 – f:2 – f:2.8 – f:4- f:5.6 – f:8 – f:11 – f:16 – f:22 – f:32 şeklinde bir dizi oluşturur. Bu diziden sağa doğru gidildikçe, diyafram açıklığı azalarak her seferinde yarıya düşer. Örneğin, f:4 diyafram açıklığı f:5.6 diyafram açıklığından geçen ışığın yarısını geçirir. En büyük f sayısı en küçük diyafram açıklığı, en küçük f sayısı en büyük diyafram açıklığına karşılık gelir. Başka bir deyişle f:1.2’ye ayarlanan bir diyafram değerinde en fazla ışık, f:32’ye ayarlanan bir diyafram değerinde de en az ışık film yüzeyine düşer, tabi ki fotoğraf makinenizde daha küçük bir diyafram açıklığı yoksa.

Diyafram netlik yaptığınız objenin net kaydedilmesini de sağlar. Diyafram açıklığı azaldıkça ( örneğin f:16 – f:32 aralığındaki diyafram değerlerinde), daha geniş bir alan net görüntülenir. Net görüntülenen bu alan “net alan derinliği” adını alır. Diyafram açıklığı büyüdükçe (f:1.2 – f:5.6 ) de net alan derinliği azalarak, ana konunun ön ve arkasına gelen diğer tamamlayıcıların netsizlikleri artırır. 

ÖRTÜCÜ

Çeşitli kaynaklarda obtüratör, enstantane, shutter gibi yabancı sözcüklerle de anılır. Filmin ne kadar süreyle ışıklanacağının saptanmasını sağlar. Çekim yapmak için deklanşöre basıldığında örtücü açılır ve belirlenen süre sonunda kapanır. Örtünün açık kalma süresini gösteren saptanmış değerlere örtücü hızı denir. 1/1, 1/2, 1/4, 1/8, 1/15 1/30, 1/60, 1/125, 1/250, 1/500, 1/1000, 1/2000 şeklinde bir dizi standart örtücü hızı değerleridir. 1 saniyeden başlayarak saniyenin 1/2 si; 1/4 ü; 1/8 i gibi daha az sürelerde örtücünün açılıp kapandığını anlatır. Sağa doğru gidildikçe her örtücü hızı değeri bir öncekinin yarısı kadardır. Bu değerlere B (Bulb) ve A gibi örtücü hızları eklenebilir. Bulb örtücü hızının fotoğrafçı tarafından belirlenmesini sağlar. A ise makinenin tüm ölçümleri kendiliğinden yapmasını sağlar.

BAKAÇ

Yaygın olarak vizör denir. Elde edilmek istenen görüntünün nasıl olacağına ilişkin ön izleme olanağı verir. Çoğu makinede telemetre, kırık görüntü, mikro prizma gibi netlik yapmayı kolaylaştırıcı sistemler bakaç içerisinde yer alır. Ayrıca ışık ölçümü, ışıklama, diyafram, örtücü hızı,flaş, pil kontrolü gibi denetlenebilir işlemler de bakaçtan izlenerek yapılabilir.

FOTOĞRAF MAKİNESİ ÇEŞİTLERİ VE SEÇİMİ

Günümüzde çok çeşitli fotoğraf makineleriyle yada kameralarıyla karşılaşmak olası. Kutu kameralar, 120 TLR (Twin Lens Reflex), 35mm SLR (Single Lens Reflex), roll film kullanan SLR, anında basılı görüntü veren (polaroid), kompakt, APEX makineler, sayısal kameralar yaygın olarak bilinenler.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan, kompakt, 35 mm SLR arasında seçim yapmak için ne yapmak istediğinizi, beklenti ve hedeflerinizi dikkatlice saptamalı; isteklerinize ve beğenilerinize uygun olanı seçmelisiniz.

35 mm SLR Makinelerde;
Olumlu yönler
– Film üzerine kaydedilen görüntü bakaçtan gördüğünüzle aynıdır.
– Işık ölçümü sadece objektife gelen ışıktan yapıldığı için ışık ölçümü hatası en azdır.
– Objektif ve yardımcı malzemelerdeki çeşitlilik hem çok yönlü hem de geniş bir alanda iş üretebilmeyi sağlar.
– Pilleri bitse bile, bazı makineler yine de bir örtücü hızı seçeneği verebilirler.
– Çeşitli seçenekler sunan çok sayıda model bulmak olası. Ayrıca çoğunda optik ve elektronik mühendisliğinin yarattığı son teknolojik yenilikler mevcut.

Olumsuz yönler
– Çekim sırasında biraz gürültülüdür.
– Mekanik yada elektronik karmaşıklıkları arıza olasılığını artırır.
– Kompakt makinelere göre kullanımı daha zordur ve ağırlığı daha fazladır.
– Ekonomik bedelleri oldukça yüksektir.
– Her örtücü hızı değerinde flaş eşlemesi yapılamaz.

Kompakt Makinelerde;
Olumlu Yönler

– Oldukça az ışıkta bile bakaç görüntüsü parlaktır.
– Küçük ve hafif oldukları için kolaylıkla taşınabilir.
– Tam otomatik modeller şipşak çekimler için idealdir.
– Çekim sırasında daha sessizdir.
– Her örtücü hızı değerinde flaş kullanılabilir.

Olumsuz Yönler
– Yakın çekimlerde paralaks hatası (Objektiften geçip film üzerine düşen görüntü ile vizör’den görünen görüntü arasındaki farka denir. Bu fark her iki objektif yada vizör’e düşen görüntü arasında açı ve uzaklık farkından ileri gelir. Her iki optik sistem , birbirine paralel olan eksenler üzerine yerleştirilmiştir. Bu nedenle vizör’den tam olarak ayarladığımız konunun pozlandırmadan sonra üsten kesildiğini görürüz) yaratır.
– Kırmızı göz düzelticisi bulunmayan tüm modellerle çekilen insan fotoğrafların tüm haklarıında kırmızı gözlü görüntüler elde edilir.
– Objektif değiştirilemez, genellikle de yardımcı aksesuar kullanılamaz.
– Yaratıcı fotoğraf çalışmaları yapılamaz.