Köpek Hikayeleri I

Bir köpek alma fikrine ilk ne zaman sıcak bakmaya başlamıştı, uzun uzun düşünmesine rağmen bir türlü hatırlayamıyordu. Bir köpek istiyordu bu kesindi. Ama bir yandan da korkuyor, çekiniyordu. Sekiz yaşında bir kızı vardı. Ve daha önce muhabbet kuşları öldüğünde ( ki o zaman daha kızı dünyaya gelmemişti) neler yaşadıklarını daha unutmamıştı. Ama bir köpek istiyordu.

Arabası küçük sayılabilecek bir modeldi. Yaz tatillerini ailesinin yazlığında geçirdiği için köpeği götürmek sorun olmayacaktı yanlarında. Hele o büyük bahçe aklına geldiğinde yüzüne geniş bir gülümseme yerleşti. Ne biçim oynaşırız kim bilir? Köpekle orada diye düşündü. Tam bu sırada odasının kapısı çalındı. Üstündeki sevecen aile reisi gömleğinden çabucacık sıyrılıp yeniden sorumlu (hatta sorunlu) doktor gömleğini giydi. Otoriter bir sesle “Gel” dedi.

Bir önceki gün gibi geçmişti o günde. Bir sürü hasta, bir sürü reçete. Anlamıyordu bazı zaman insanları. Ya dünyanın en zeki insanı sayıyorlardı kendilerini ya da yıllarca eğitim alan doktorları geri zekâlı. Kendisi ile aynı kurumda çalışan bir bey gelmişti öğleye doğru. Statüsü kurumun üst kademelerinde olduğu için bina içinde çalışanlara emir verebileceğini düşündüğü bir süre sonra belli oldu. Kapıdan girip kısa bir nasılsınız muhabbetinden sonra. Bir sağlık karnesi ve bir kâğıt uzatmıştı kendisine, ardında da bu ilacı yazmanızı istiyorum demişti. Bir doktor olarak bu ve buna benzeyen birçok olayı yaşadığı için sonuçlarının neler olabileceğini biliyordu aslında, ama o bir köpek istiyordu ve bu gün tartışmaya hiç niyeti yoktu. Bu yüzden elini sağlık karnesine doğru uzatırken yüksek ihtimal ile ilacı yazacağını da biliyordu.

Ama işler hiç de umduğu gibi olmadı adamın. Sözde hastanın uzattığı kâğıtta yazan ilacı o sağlık karnesine yazması mümkün değildi. Bunu kibar ve karşındakini utandırmadan izah etmeye çalıştı. Ama adam açıklamaları bir türlü dinlemiyor ve ısrarla ilacın yazılmasını biraz da emredercesine istiyordu. Aslında ilacı yazsa bile kurumdan parasını alamayacaktı sözde hasta. Bununla birlikte büyük bir ihtimal ile bir soruşturma açılacaktı reçetenin altındaki imzanın sahibine. Aklına köpek geldi yeniden. İçi ısındı, karşısında her şeyi bildiğini sanan dangalak bir anda uzun kulaklı, tüylü bir köpeğe dönüşmüş, sürekli salladığı elleri, uzun ve neşe ile sallanan bir kuyruk oluvermişti. Hülyalı bakışlar ile sevimli köpeği izlerken bir yandan da bilinçaltının birbirine hiç benzemeyen bu iki canlıyı nasıl eşleştirdi diye düşünmeden edemedi.

Hülyalı bakışları kendisinin aşağılanması olarak düşünen hasta eleştiri ve emir tonunu gittikçe arttırmaya başlamıştı. Bu durum baş ağrısı ve sürekli artan bir öfke olarak yansıyordu genç adama. Köpek hayali gittikçe kirlenmeye, karşısında ki sevimli köpek silueti ise büyük bir rotvailer e dönüşmeye başlamıştı. Yıllarca süren meslek hayatından edindiği tecrübeler bir süre sonra fren etkisini kaybetti. Ve nezaket sınırlarını zorlayan bir ses ile “yazdırmak istediğiniz ilaca bakılırsa bu yakınlarda bir düşük yapmış olmalısınız, Bu durumda ise sizin uzun süre ayakta kalmamanız gerekir. İsteseniz biraz oturun” diye söze başlayıp, ardından ” size bu ilacı yazmam durumunda başınıza gelecekleri isterseniz özetleyeyim” diye devam etti. Artık kendisini frenlemesi mümkün değildi, yaramazlık yapmış bir köpeği eğiten adam gömleği vardı üstünde.

“Birincisi, muhtemelen bu reçete ile yaptığınız / yapacağınız alışverişin parasını kurumdan alamayacaksınız. Bununla beraber sahte reçete yazmaktan ben, kullanmaktan siz bir soruşturma geçireceğiz. Bu soruşturma durumunda muhtemelen siz bir uyarı ben ise meslek ilkelerine aykırı davranmaktan kınama cezası alacağız. İş daha da ilerler ise sizi bir doktor kurulun incelemesi gerekecek, düşük yaptığınız sabit bulunursa dünya tıp literatürüne gireceğiz. Siz ilk düşük yapan erkek, ben de bunu tespit eden doktor olarak.” Biraz nefeslendi. Bu arada tokadı andıran bu laflarının adam üstünde yarattığı etkiyi inceledi. Bu laflardan sonra karşısında uysal bir kaniş vardı artık. Sözde hasta durumu izah etti kısaca ve özür dileyip odadan çıktı.

Yorulmuştu adam, biraz kestirmek için can atıyordu. Saatine baktı. Öğle tatiline çok az kalmıştı. “en iyisi bu gün yemeğe gitmeyeyim” dedi yüksek sesle, bir anda duyduğu sesten irkildi. Biraz önce yaşanan tartışmanın etkisini hala taşıdığı için sesi biraz pes tonda idi hala. “öğle yemeğine gitmeyeyim ve biraz kestireyim muayene masasında” diye bir kez daha yüksek sesle söylendi. Sonra aklında öğle yemeğine gidebileceği yerler geldi. “acaba” diye düşündü, “acaba pet shop bulabilir miydi? Öğle yemeği yiyeceği yerlerde.” Çok hoşuna gitmişti bu fikir. Yemeğe çıkacağı arkadaşlarını ekmeyi planladı. Tek başına yapmak istiyordu alışverişi, “nasıl olsa paketleri arabada bırakırım, iş arkadaşlarım ve ev halkı bir şey görmez” diye düşündü.

Bu kadar kısa bir öğle tatili yaşamamıştı. Ne alacağını bilmeden aylak aylak dolanırken o dükkan senin bu dükkan benim, gözüne birkaç parça oyuncak ilişmişti. Aslında hepsi çocuklar için geliştirilmiş oyuncaklardı ama bir köpek de bunlarla oynaya bilirdi. Teker teker hepsini satın aldı. Özenle paketlenmesini izledi ve gönül rahatlığı ile kısacık süren öğle tatilinin bitmesine az kala iş yerine ulaştı.

Günün geri kalan kısmında kayda değer bir olay yaşanmadan geçti. Aslında memnun olmuştu bu işe, çünkü kimi zaman aklı (hatta bedeni) yemyeşil bir çayır da köpek ile oynamaya gidebilmişti. Mesainin bitmesine yakın köpek sahibi olan arkadaşlarını aramayı düşündü. Bir fikir almak istiyordu. Sonra vaz caydı bu fikirden, belki olumsuz bir şeyler söyler canını sıkarlardı.

İlk defa eve dönüş yolunda yaşadığı trafik karmaşasının kendisini yormadığını hayretle fark etti. Evine geldiğin de kapıyı kızı açmıştı. Sevecen gülen yüzü ile karşıladı babasını. Sarılıp boynuna yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Daha üstünü çıkarmasını beklemeden dakikada bin hece hızında o gün okulda yaptıklarını anlatmaya başlamıştı bile. Öğretmenleri “Ali’ye kızmıştı. En yakın arkadaşı Esen kendisine bir kalem hediye etmişti. O’da Esen’e bir silgi vermişti. Hülya, okula bebeklerinden birini getirmişti. Öğretmenlerine yakalanmadan nasıl oynayacaklarını şaşırmışlardı. Aslında bunun kötü bir davranış olduğunu biliyordu ama dayanamamıştı işte. Sonra bir yazılı olmuşlardı bir gece önce beraber çalıştıkları konudan ve yazılı iyi geçmişti.” Hiç yorulmadan ve neredeyse hiç soluk almadan devam ediyordu anlatmaya. Prensip olarak kızının hevesini kırmaktan mümkün olduğunca çekinen adam bu defa hiç tereddüt etmeden kızının sözünü kesti.

“Bir köpeğimiz olsa, hangi cins olmasını istersin?”

Sesi bomba etkisi yapmıştı evin ortasına düşen. Kız önce durdu, sonra duyduklarına inanamayan gözler ile babasını süzdü. Yutkundu, yavaş yavaş gözlerine inen soru işaretleri neşe parıltıları ile yer değiştirdi.

Yine dakikada bin hece hızında konuşmaya başladı. “Köpekleri tanımıyordu ki, büyük bir köpek istemezdi, yok yok aslında küçük bir köpek istemezdi. Kendisi büyüyordu, köpek küçük kalırsa olmazdı. Uzun tüylü bir köpek istiyordu, hani geçen yaş günü teyzesinin kendisine aldığı peluş oyuncak gibi.” Durdu, biraz düşündü. korka korka “Annem” dedi, “Annem izin verecek mi? Köpek almamıza”

Enine boyuna düşünüp sorunlara çözüm bulduğunu sanan adam konuyu eşine açmayı unuttuğunu fark etti birden. Aslında üstünkörü konuşmuşlardı köpek alma konusunu eşi ile ama ne derece kararlı olduğunu anlatmamıştı köpek alma heyecanı ile. Endişe benliğini sararken, çözüm yolları bulmaya çalışıyordu. Eşi, köpek işine bir iki sebepten karşı çıkabilirdi. Bunları düşünmeye başladı, öncelikle temizlik yüzünden karşı çıkabilirdi. Bunu çözmek kolaydı. İlk başlarda köpek mutlaka evi kirletecekti, temizlik işini kızı ve kendisi üstlenebilirdi. Sonra insan sağlığı açısından çekince koyabilirdi, bunu da kendisinden daha iyi bilen birisi yoktu. O bir doktordu. Gereken çözüm yolları bulunacak ve tedbirler alınacaktı. Evin için de köpeğin barınacağı yer sorununa takabilirdi eşi, küçük balkon bu iş için ideal yerdi. Hem köpek büyüse bile küçük kalmayacak kadar büyüktü aslında “küçük” balkon, hem de çevresi kapalı olduğu için ısı sorunu da olmazdı. Temizlik gerektiğinde ise su gideri sayesinde rahatlıkla yıkanabilirdi balkon.

Ürettiği fikirler hoşuna gitmişti. Bunları kızı ile konuştu, kız zaten hemen her fikri kabul etme eğiliminde olduğu için bir solukta babasını destekledi ve her türlü temizlik işini seve seve yapabileceğini söyledi.

İş önce köpek alma fikrini ardından da kızı ile aldığı kararların eşine açıklanmasına gelmişti. Sorun ise karısının ardından iş çeviriyor durumuna düşmeden bunu nasıl yapacağıydı.

Baba kız mutfakta çalışırken gelmişti anne eve. Kapıdan girer girmez kız, büyük bir enerji ile annesinin boynuna sarılık yanaklarından öperken dakika da bin hece hızında konuşmaya başlamıştı yine. Adam gülümseyen gözleri ile izlerken bu karşılamayı ne kadar şanslı olduğunu da düşünmeden edemedi. Güzel bir eşi, kıpır kıpır bir kızı vardı. ve bir süre sonra da aileye tüylü bir yaratık daha katılacaktı.

Yemek ve sofra hep beraber hazırlanırken adam, bir aralık aramaktaydı konuyu eşine açmak için. Yemek neşe ile başladı, aslında hemen her akşam yemeği neşe içinde yenirdi evlerinde. Sorunlar oturma odasında bırakılıp masaya sorunsuz olarak oturulur ve ailecek yemek yenirdi. Kimi zaman yaşanan tartışmaları çözmek için bile küçük atıştırma yapma yöntemini geliştirmişlerdi bu yüzden.

Yemeğin ortasına doğru, adamın gözü televizyonda izledikleri belgesel kanalında “iş sahibi köpekler” dizisine takıldı. Belki de aradığı boşluk buydu. Dizi de çeşitli işlerde kullanılan köpekler anlatılıyordu. Bu köpeklerden biri de ilköğretim çağında ki çocukların rehabilitasyonunda kullanılan bir golden retriever’di. Televizyonda spiker köpek ve yaptığı iş ile ilgili bilgiler verirken adamın ağzından “keşke bizim de böyle akıllı bir köpeğimiz olsa” lafı dökülüverdi birden. Endişeyle gelecek yanıtı beklerken gözleri kızının gözleri ile buluştu, aynı endişeyi kızının da paylaştığını anlayınca biraz daha bozuldu. Televizyon ekranında bir görünüp bir kaybolan köpek o kadar güzel ve akıllıydı ki hemen her anne ve baba böyle bir köpeğe sahip olmak isterlerdi aslında. Görüntülerden eşi de etkilenmişti anlaşılan, genç kadın, “vallahi olacaksa böylesi olsun, ne o salya sümük hayvanlar, bu köpeğin bir başka havası var” dedi.

Yemek sonrası anne, baba kahve, küçük kız dersleri için odalarına çekildiler. Adam, eşine köpek fikrini açtı, kısık ses ile o’nu kırmadan, gerekli gördüğü tedbirleri anlattı. Temizlik, gezme, yiyecek, insan sağlığı için yapıla bilecekleri anlattı ve konuyu kızına getirdi. O yaştaki çocuklar için bir köpeğin ne kadar faydalı olabileceğini anlattı.

Bir öğretmendi eşi, ve o’da biliyordu gelişimi sırasında evde bir köpek olmasının kızı için iyi bir etken olduğunu. Ama endişeleri vardı. Kocasının çocukluk arkadaşı olan ve ailecek görüştükleri Mustafa’lara gittiklerinde evin kızının ve kendi kızının evin köpeği ile nasıl neşe içinde oynadığını çok iyi hatırlıyordu. Aslında evde bir köpek olması iyi de olabilirdi.

Bir süre düşünüp “peki” dedi. “Ne zaman alacağız köpeği.”